Tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de reklamların yapılma amacı; ürünün tanıtımını yapıp, hedef kitlelerin bilgilendirilmesidir.
Yapılan bu tanıtımların, firmaya kazanç olarak geri dönmesi beklendiği için, reklam dünyasında pazarlamanın sınırı yoktur. Aynı zamanda bu sınırsızlık bazen dürüst davranmanın önüne bile geçmektedir.
Ürün yönlü reklamların birçoğunun farklı sloganları ve iddaaları olduğunu görüyoruz. Peki ya bunların doğruluk payı ne kadar? Örneğin; ’’10 yaş daha genç görünün’’, ‘’ Baş döndüren dolgun saçlar’’ gibi birçok iddiası olan ürünler, eğer söylediği vasıflara sahip değilse; bana göre etik kalıpların boyutlarını aşmış durumdadır.
Doğruluk payı olmayan vaatlerin suçlusu ajans mı peki? Ya da ürünü pazarlayan şirket mi suçlu?
Piyasadaki bir ürün kendi başına bütün pazar payına sahip değildir. Aynı ürüne benzer nitelikte pek çok ürün pazarda yer almaktadır.
Örneğin; bir tek şampuan markası ‘x’ değildir. Buna benzer nitelikte pek çok markası da bulunmaktadır. Bu yüzden de farklılık yaratmak için reklamın mesajı duygusal nitelikte tüketicilere sunulmaktadır.
Tüketici kendisinde olmasını istediği duyguları bu mesajlar yoluyla alır ve o ürünü aldıktan sonra kendisini o şekilde hissedeceğine inanır. Bu psikolojik bir süreçtir ve tüketiciye hangi ürünü alacağını belirletebilir.
Minimum farklı özelliklere sahip ürünler bir şekilde pazarda kendi paylarını genişletmeyi amaçlar.
Rekabet arttıkça verilen vaatlerde artar. Tabi ne kadar doğru ne kadar yanlış orası da tartışılır.